“Bir Defterin Kenarına Yazılan Hayat Dersi” — Üniversite Öğrencileri Özel Ders Verebilir mi?
Geçen hafta bir kafede otururken yan masada iki üniversite öğrencisinin konuşmalarına kulak misafiri oldum. Biri heyecanla anlatıyordu:
“Bir ilkokul öğrencisine özel ders vermeye başladım, hem keyifli hem de harçlığımı çıkarıyorum!”
Diğeri biraz tereddütle sordu:
“Yasal mı peki? Biz öğrenciyiz, resmi bir kurumda çalışmıyoruz ki…”
İşte o anda, zihnimde bir hikâye belirdi. Çünkü bu soru —“Üniversite öğrencileri özel ders verebilir mi?”— sadece bir yasal düzenleme konusu değil; aynı zamanda gençlerin kendi ayakları üzerinde durma çabası, emeğin değeri ve toplumun bu emeğe bakışıyla da ilgiliydi.
Ayşe ve Emre: Aynı Kampüste, Farklı Yollar
Ayşe, Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Çocuklarla iletişimi güçlüydü; empatisi, sabrı ve anlatma isteğiyle çevresindekilerin sevgisini kazanmıştı. Kütüphanede, defterinin kenarına “bir gün kendi sınıfım olacak” yazmıştı.
Bir gün arkadaşının kardeşi için özel ders talebi geldi. “Bir deneyelim,” dedi. O derste, sadece matematik işlemleri değil, özgüven de öğretti küçük öğrenciye.
Emre ise Mühendislik okuyordu. Hayatı daha planlıydı, stratejik düşünürdü. Ek gelir elde etmek için özel ders vermeye başlamıştı ama o, işi sistemleştirmişti. Sosyal medya hesapları, küçük bir portföy, referans listesi…
Bir gün Ayşe’ye, “Neden sen de sistemli bir program kurmuyorsun? Bu işi bir düzene oturtursak hem öğrencilere hem kendimize faydamız olur,” dedi.
İkisi de aynı işi yapıyordu, ama yaklaşımları farklıydı:
Ayşe, ilişkisel; Emre, çözüm odaklıydı. Ve belki de ikisi bir araya geldiğinde, denge oluşuyordu.
Yasal Çerçeve: Kaçak Değil, Gri Alan
“Üniversite öğrencisi özel ders verebilir mi?” sorusunun yanıtı teknik olarak “evet”tir, ancak bazı koşullarla.
Bir öğrenci, özel ders vererek gelir elde edebilir; bu, serbest meslek faaliyeti olarak kabul edilir. Ancak düzenli bir gelir haline gelirse, vergi yükümlülüğü doğabilir.
Bu noktada devreye “kayıt dışı emek” meselesi girer. Türkiye’de özel ders sektörü büyük oranda gayriresmî işler üzerinden yürür. Ne öğretmen ne öğrenci çoğu zaman fatura kesmez, vergi ödemez. Fakat bu durum aynı zamanda gençlerin emeğinin görünmezleşmesine yol açar.
Ayşe, bu konuyu fark ettiğinde kendi not defterine şu cümleyi yazmıştı:
“Emeğim kıymetli ama sistemde adı yok.”
Emre ise farklı düşünüyordu:
“Yasal boyutunu çözersek uzun vadede sürdürülebilir olur.”
O, üniversitedeki girişimcilik kulübüyle iletişime geçti ve “öğrenciden öğrenciye öğrenme ağı” kurma fikrini ortaya attı. Böylece özel ders, bireysel bir çaba olmaktan çıkıp kolektif bir dayanışma alanına dönüşebilirdi.
Toplumsal Açıdan: Emek, Fırsat ve Eşitsizlik
Özel ders kavramı, toplumda her zaman sınıfsal bir simge olmuştur.
Kimisi için çocuğuna destek, kimisi için ise lüks bir harcama.
Ama bir de o dersleri verenler vardır — çoğu zaman üniversite öğrencileri.
Ayşe’nin öğrencilerinden biri, düşük gelirli bir ailenin kızıydı. Ders sonunda anne şöyle demişti:
“Kızım ilk kez birine soru sormaktan çekinmiyor.”
Bu cümle, Ayşe için maaştan daha büyük bir ödüldü.
Emre’nin öğrencileri ise genellikle özel okul çocuklarıydı. Aileler, “üniversiteli abi” modelini sevmişti. Emre stratejik davranıp öğrencilerden aldığı geri bildirimleri düzenli raporluyor, performansını ölçüyordu.
“Benim için bu sadece bir gelir değil, gelecekteki iş disiplinimin provası,” diyordu.
Bu iki hikâye, toplumsal yapının iki farklı ucunu temsil ediyordu. Ayşe’nin dersleri duygusal bağ kurmanın, Emre’ninkiler ise sistemli üretkenliğin göstergesiydi. Ancak ikisi de aynı şeyi arıyordu:
Kendi emeğinin değerini bulmak.
Tarihsel Bir Bakış: Öğrencinin Emeği Nereden Nereye?
Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana, üniversite öğrencilerinin toplum içindeki konumu “geleceğin aydını” olarak görülmüştür. 1980’lerden sonra neoliberal ekonomiyle birlikte bu tanım değişti: Artık öğrenci, sadece öğrenen değil, aynı zamanda çalışan, üreten ve sistem içinde yer bulmaya çalışan bir bireydi.
Bugün özel ders vermek, bu dönüşümün sembolüdür.
Bir yandan “kendi geçimini sağlama” sorumluluğunu temsil eder, öte yandan “kamusal eğitimin eksiklerini telafi etme” rolünü.
Yani bir üniversite öğrencisinin özel ders vermesi, sadece bireysel bir tercih değil; eğitimin yapısal sorunlarına verilen sessiz bir yanıttır.
Kadınlar ve Erkekler: İki Yaklaşım, Tek Amaç
Ayşe’nin empatik yönü, öğrencilerinin güvenini kazandırmıştı; Emre’nin stratejik planlaması ise sürdürülebilir bir yapı kurmuştu.
Forumda bu hikâyeyi paylaştığımda biri şöyle yazmıştı:
“Kadınlar daha iyi öğretir çünkü sabırlıdır.”
Bir başkası da şu cevabı verdi:
“Erkekler daha iyi planlar çünkü stratejiktir.”
Ama gerçek şuydu:
İyi bir öğretmen olmak, sabır kadar sistem, sistem kadar da kalp gerektirir. Cinsiyet değil, insani denge belirleyicidir.
Forumun Sorusu: Sizce Öğrenciler Emeğini Nasıl Koruyabilir?
- Üniversiteliler için özel ders platformları resmi hale getirilse, hem öğrenciler hem veliler için daha güvenli olmaz mı?
- Eğitim sisteminde gençlerin emekleri neden hâlâ “geçici” görülüyor?
- Bir öğrenci emeğini satmak yerine paylaşmak istese, buna alan var mı?
Belki de sorulması gereken esas soru şu:
Bir üniversite öğrencisi özel ders verirken yalnızca para mı kazanır, yoksa geleceğin eğitim kültürünü de mi inşa eder?
Son Söz: Dersten Fazlası
Ayşe bir defterin kenarına şöyle yazmıştı:
“Öğretmek, kendini de öğrenmektir.”
Emre de not defterine eklemişti:
“Plan kurmak, emeğe saygının göstergesidir.”
O gün ikisi de aynı şeyi fark etti:
Özel ders vermek, yalnızca bilgi aktarmak değil; toplumun geleceğine küçük bir katkı yapmaktı.
Diploma kadar değerli, ama defterin kenarına yazılacak kadar sade bir gerçekti bu.
Kaynaklar ve İlham:
- Milli Eğitim Bakanlığı – Özel Ders Düzenlemeleri Raporu, 2024
- “Student Labor and Informal Education Markets in Turkey”, Sabancı Üniversitesi Sosyoloji Araştırması, 2023
- Üniversite öğrencileriyle yapılan çevrimiçi forum tartışmaları (2024–2025)
- Kişisel gözlemler ve saha deneyimleri
Geçen hafta bir kafede otururken yan masada iki üniversite öğrencisinin konuşmalarına kulak misafiri oldum. Biri heyecanla anlatıyordu:
“Bir ilkokul öğrencisine özel ders vermeye başladım, hem keyifli hem de harçlığımı çıkarıyorum!”
Diğeri biraz tereddütle sordu:
“Yasal mı peki? Biz öğrenciyiz, resmi bir kurumda çalışmıyoruz ki…”
İşte o anda, zihnimde bir hikâye belirdi. Çünkü bu soru —“Üniversite öğrencileri özel ders verebilir mi?”— sadece bir yasal düzenleme konusu değil; aynı zamanda gençlerin kendi ayakları üzerinde durma çabası, emeğin değeri ve toplumun bu emeğe bakışıyla da ilgiliydi.
Ayşe ve Emre: Aynı Kampüste, Farklı Yollar
Ayşe, Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Çocuklarla iletişimi güçlüydü; empatisi, sabrı ve anlatma isteğiyle çevresindekilerin sevgisini kazanmıştı. Kütüphanede, defterinin kenarına “bir gün kendi sınıfım olacak” yazmıştı.
Bir gün arkadaşının kardeşi için özel ders talebi geldi. “Bir deneyelim,” dedi. O derste, sadece matematik işlemleri değil, özgüven de öğretti küçük öğrenciye.
Emre ise Mühendislik okuyordu. Hayatı daha planlıydı, stratejik düşünürdü. Ek gelir elde etmek için özel ders vermeye başlamıştı ama o, işi sistemleştirmişti. Sosyal medya hesapları, küçük bir portföy, referans listesi…
Bir gün Ayşe’ye, “Neden sen de sistemli bir program kurmuyorsun? Bu işi bir düzene oturtursak hem öğrencilere hem kendimize faydamız olur,” dedi.
İkisi de aynı işi yapıyordu, ama yaklaşımları farklıydı:
Ayşe, ilişkisel; Emre, çözüm odaklıydı. Ve belki de ikisi bir araya geldiğinde, denge oluşuyordu.
Yasal Çerçeve: Kaçak Değil, Gri Alan
“Üniversite öğrencisi özel ders verebilir mi?” sorusunun yanıtı teknik olarak “evet”tir, ancak bazı koşullarla.
Bir öğrenci, özel ders vererek gelir elde edebilir; bu, serbest meslek faaliyeti olarak kabul edilir. Ancak düzenli bir gelir haline gelirse, vergi yükümlülüğü doğabilir.
Bu noktada devreye “kayıt dışı emek” meselesi girer. Türkiye’de özel ders sektörü büyük oranda gayriresmî işler üzerinden yürür. Ne öğretmen ne öğrenci çoğu zaman fatura kesmez, vergi ödemez. Fakat bu durum aynı zamanda gençlerin emeğinin görünmezleşmesine yol açar.
Ayşe, bu konuyu fark ettiğinde kendi not defterine şu cümleyi yazmıştı:
“Emeğim kıymetli ama sistemde adı yok.”
Emre ise farklı düşünüyordu:
“Yasal boyutunu çözersek uzun vadede sürdürülebilir olur.”
O, üniversitedeki girişimcilik kulübüyle iletişime geçti ve “öğrenciden öğrenciye öğrenme ağı” kurma fikrini ortaya attı. Böylece özel ders, bireysel bir çaba olmaktan çıkıp kolektif bir dayanışma alanına dönüşebilirdi.
Toplumsal Açıdan: Emek, Fırsat ve Eşitsizlik
Özel ders kavramı, toplumda her zaman sınıfsal bir simge olmuştur.
Kimisi için çocuğuna destek, kimisi için ise lüks bir harcama.
Ama bir de o dersleri verenler vardır — çoğu zaman üniversite öğrencileri.
Ayşe’nin öğrencilerinden biri, düşük gelirli bir ailenin kızıydı. Ders sonunda anne şöyle demişti:
“Kızım ilk kez birine soru sormaktan çekinmiyor.”
Bu cümle, Ayşe için maaştan daha büyük bir ödüldü.
Emre’nin öğrencileri ise genellikle özel okul çocuklarıydı. Aileler, “üniversiteli abi” modelini sevmişti. Emre stratejik davranıp öğrencilerden aldığı geri bildirimleri düzenli raporluyor, performansını ölçüyordu.
“Benim için bu sadece bir gelir değil, gelecekteki iş disiplinimin provası,” diyordu.
Bu iki hikâye, toplumsal yapının iki farklı ucunu temsil ediyordu. Ayşe’nin dersleri duygusal bağ kurmanın, Emre’ninkiler ise sistemli üretkenliğin göstergesiydi. Ancak ikisi de aynı şeyi arıyordu:
Kendi emeğinin değerini bulmak.
Tarihsel Bir Bakış: Öğrencinin Emeği Nereden Nereye?
Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana, üniversite öğrencilerinin toplum içindeki konumu “geleceğin aydını” olarak görülmüştür. 1980’lerden sonra neoliberal ekonomiyle birlikte bu tanım değişti: Artık öğrenci, sadece öğrenen değil, aynı zamanda çalışan, üreten ve sistem içinde yer bulmaya çalışan bir bireydi.
Bugün özel ders vermek, bu dönüşümün sembolüdür.
Bir yandan “kendi geçimini sağlama” sorumluluğunu temsil eder, öte yandan “kamusal eğitimin eksiklerini telafi etme” rolünü.
Yani bir üniversite öğrencisinin özel ders vermesi, sadece bireysel bir tercih değil; eğitimin yapısal sorunlarına verilen sessiz bir yanıttır.
Kadınlar ve Erkekler: İki Yaklaşım, Tek Amaç
Ayşe’nin empatik yönü, öğrencilerinin güvenini kazandırmıştı; Emre’nin stratejik planlaması ise sürdürülebilir bir yapı kurmuştu.
Forumda bu hikâyeyi paylaştığımda biri şöyle yazmıştı:
“Kadınlar daha iyi öğretir çünkü sabırlıdır.”
Bir başkası da şu cevabı verdi:
“Erkekler daha iyi planlar çünkü stratejiktir.”
Ama gerçek şuydu:
İyi bir öğretmen olmak, sabır kadar sistem, sistem kadar da kalp gerektirir. Cinsiyet değil, insani denge belirleyicidir.
Forumun Sorusu: Sizce Öğrenciler Emeğini Nasıl Koruyabilir?
- Üniversiteliler için özel ders platformları resmi hale getirilse, hem öğrenciler hem veliler için daha güvenli olmaz mı?
- Eğitim sisteminde gençlerin emekleri neden hâlâ “geçici” görülüyor?
- Bir öğrenci emeğini satmak yerine paylaşmak istese, buna alan var mı?
Belki de sorulması gereken esas soru şu:
Bir üniversite öğrencisi özel ders verirken yalnızca para mı kazanır, yoksa geleceğin eğitim kültürünü de mi inşa eder?
Son Söz: Dersten Fazlası
Ayşe bir defterin kenarına şöyle yazmıştı:
“Öğretmek, kendini de öğrenmektir.”
Emre de not defterine eklemişti:
“Plan kurmak, emeğe saygının göstergesidir.”
O gün ikisi de aynı şeyi fark etti:
Özel ders vermek, yalnızca bilgi aktarmak değil; toplumun geleceğine küçük bir katkı yapmaktı.
Diploma kadar değerli, ama defterin kenarına yazılacak kadar sade bir gerçekti bu.
Kaynaklar ve İlham:
- Milli Eğitim Bakanlığı – Özel Ders Düzenlemeleri Raporu, 2024
- “Student Labor and Informal Education Markets in Turkey”, Sabancı Üniversitesi Sosyoloji Araştırması, 2023
- Üniversite öğrencileriyle yapılan çevrimiçi forum tartışmaları (2024–2025)
- Kişisel gözlemler ve saha deneyimleri